1 Haziran 2010 Salı

zayi

Bu aldığım kaçıncı fare? Fare dediysem kobay falan gibi bir şeyden bahsetmiyorum, burada bahsi geçen fare bilgisayarda kullanılan, imleci hareket ettiren alet. Bilgisayarcıya girdiğinizde bundan isterseniz genelde İngilizce karşılığı olan “mouse” u kullanırsınız, nedense böylesi makbuldür. Benim aslında anlatmak istediğim neyi nerden aldığınız veya fareye ne isim taktığınız değil, burada asıl mesele bilgisayarın faresi örneğinden yola çıkarak derdimi anlatmak. Bu aldığım kaçıncı fare gerçekten bilmiyorum, sabah kalktığımda bir de bakıyorum ki fare yerinde değil, yok olmuş, sırra kadem basmış. Sadece bununla kalsa yine iyi, evdeki ufak tefek her şey biraz önce bıraktığınız yerden kaybolup gidiyor. Binlerce kalem, çakmaklar, su bardakları, kasetler, cdler, teybin hoparlörlerinden biri, cep telefonunun şarj aleti ve daha aklıma şu anda gelmeyen bi ton şey. Ya birileri bana şaka yapıyor ki bu ancak eşek şakası olabilir ya da ortada garip şeyler dönüyor. Hayaletler, cinler, ruhlar veya iyi kalpli oyunbaz perilere gitse de bazen aklım, sanıyorum evimdeki ufak eşyalar boyut değiştiriyor. Çok ama çok uzaklarda yapılan başarısız bir deney sonucunda evrende mekân boşlukları veya zaman boşlukları açılıyor olabilir. Ben bunları yazarken çay bardağımın artık masanın üstünde olmadığını fark ettim. Yüzlerce çay bardağını, hem de içinde sıcacık yeni demlenmiş çayla birlikte zaman mekân paradoksları yüzünden kaybettim. Kalkıp kendime bir bardak çay daha koyuyorum, içine bir parça limon atıp şekerini karıştırırken yapabileceğim tek bir şey var o da aklımın bir gün o kara deliklerden birinde kaybetmemeyi dilemek.

ehbap fanzin mecmua'nın 1. sayısında yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder