7 Eylül 2010 Salı

Eylül şarkıları

Tey tey teyy çok serin ve asla soğuk olmayan bir eylül gecesi. Alaturka ve alafranga arasında gidip gelen onlarca düşünce, notalar saçılmış etrafa. Oysa ben ne okumasını bilirim notaları ne de çalmasını bilirim bir müzik aletini. Ben öylece dalmış düşünürken açık kalan hoparlörden saçılmış tüm o dizeğinden boşalmış diyez durak es ses ve ardından belki de bikaç figür dans ama canım istemiyor, daha yeni çok düşünmüşüm, kendimi serinliğine açmışım eylül akşamının. Derken gece iyiden iyiye alaturkaya dönüyor, e alaturka bu, alaturka içimizde tabi, torpili hazır ya kuruluyor gecenin yarısına, diğer yarısında ise akşamdan geceye sarkan yağmurlu bir akşamüstü mahmurluğu var. Gittikçe genişliyor ve sanki o da uykudan yeni uyanmış gibi geriniyor, tüm geceyi kaplayıveriyor, “kimseye etmem şikâyet” aslında ben, ağlıyorum yine halime ve bu son mektup ayıracak biliyorum bizi yine de şikâyetimi geri almak ne mümkün adam gibi bir dilekçeyle bildiremiyorum bile ilgili makamlara. Oysa ben ne saba makamını bilirim ne de hüzzamı, makamlar benden dilekçe falan beklemeden taksim taksim akıyorlar gecenin içine, onlar senelerin deneyimiyle gidecekleri yerleri bilirler. En serin yerlerinden geçiyoruz hep beraber, en derin yerlerinde detone olup ses tellerimiz doluyoruz şarkıları, makberin en dik yerinden bakıyoruz aziz Istanbul’un meyhanelerine. Sonra herkes çakırkeyf, kollarının altında birer keyfekeder güfteyle dönüyor kendilerine varan en yakın dönemeçten. Ee gece de dönüyor bu arada dünyanın geometrik şekline riayet ederek, ay da dönüp batmak üzereyken eylül gecesi boğazını temizleyip yavaştan geçiveriyor alafrangaya. Tam da tüm o kubbe yaylılarla şenlenecekken, dünyaya ve aya uymayı veriyor sesleri gecenin içinden çekip alan iğne. Çünkü güneş doğuyor ve güneş kendi giriş taksimi için tüm kuşları kendi makamına çağırıyor artık.